Yogaya dair cümle kurmaktan, “yoga şudur veya yoga budur” gibi şeyler anlatmaktan her zaman uzak durmayı tercih ederim; yogayı bir ifadeye sığdırmak onu sınırlandırmak gibi geliyor bana çünkü. Ve yoga sonsuzluğa ve sınırsız olan tarafımıza açılan kapı olduğu için, ona dair her tanım, sabun köpüğü gibi anında yok oluyor. Yogayı bu nedenle bir tanım içine koymaktan hep kaçınıyorum.
Çoğu kişi yogaya bir arayış ile yönelir. Bu arayış, yaşadığı acı deneyimlere neden olan şeylerin ve onların nasıl yaratıldığına dair bir içsel soru taşır. Her ne olmuşsa olmuş, üzülmüş, yalnız kalmış ve umutsuzluğa kapılmıştır.
Tam da o arayışa başlama anında yoga sende başlar aslında. Nerden mi biliyorum? Çünkü bende öye oldu. Sen de benden farklı değilsin onu biliyorum.
Ben de yaşamda üzüldüm, yalnız kaldım ve umutsuzluğa kapıldım. Bunun üstesinden gelebilmek için arayışlara girdim, binlerce savunma mekanizması geliştirdim; hiç biri işe yaramadı.
Yoga ise hep işe yaradı…
Yoga, sanskritçe, yuc kökünden gelen ve bütünle bağ kurmak anlamına gelen bir sözcükmüş aslında. Derinlemesine düşündüğünüzde ve deneyimlediğinizde Yoga sistematiğinin size yaptığı şey tam da bu; bütünle yeniden bağınızı kurmak.
Yoga öğrenmeye başladığınızda, onun tüm felsefesi de içinizde uyanmaya başlıyor. Gerçekte bedeninizin sınırlarını aşmak ve ötesindeki özü görmekle ilgili bir şey olduğunu anlıyorsunuz. Yoksa, o hep gördüğünüz, bacağın kafanın arkasına aşırtılmış duruşlar veya kafa üstü ters duruşlar yoga’da hedeflenen nihai noktalar değil.
Ancak yine de Yoga dendiğinde birçoklarında gördüğüm ve işittiğim ilk tepki, o zor duruşlara karşı olan içsel “yapamama” korkusu oluyor. Oysa yoga o duruşların pratik edilmesinden çok daha derin bir pratik içeriyor. O derin pratiğin deneyimlenmesi için kişinin ilk aşması gereken şey, yoga yapanların paylaştıkları o extrem yoga duruşlarını yapamayacaklarından dolayı hissettikleri geri çekilme oluyor.
Bir arkadaşımdan şöyle bir tecrübe dinlemiştim: “aman aman bir daha yoga stüdyosuna gitmem asla. Zayıf incecik kadınlar, hareketleri kolayca yapıyorlar, bense kan ter içinde kaldığım gibi bir de yapamadığım için sinirim bozuldu. Ben bacağımı ileri uzatana kadar onlar hareketi tamamlamışlardı bile.”
Yoga yapanların, “bakın biz ne kadar eğleniyoruz, hayatın anlamını bulduk, bedenin sınırlarını aştık, siz hala masa başında debelenmeye devam edin” mesajı veren paylaşımları gerçekten de olası harika bir deneyimden kişileri uzaklaştırabiliyor.
Elbette ki bu da Dünyevi bir deneyim ve herkesin aşıp geçmesi gereken yollar var diyeceksiniz belki. O da doğru…
Aslında herşey sadece “oluşuyor”, biz de oluşanın içinden geçiyoruz. Ancak yine de yeni çağın bilinci bize oluşan şeyi yeniden yapılandırma, dönüştürme fırsatı veriyor.
Yaşadığım herşeyin sorumluluğunu üstlenmeye başladığımda, dışarıda beni üzebilecek hiçbir şeyin olmadığını, acı ile oluşan her şeyin, sorumluluğu almak istemediğimde ortaya çıktığını bütünle bağım güçlendikçe anladım.
Bunu anlayışım, karlı dağlardan akan suların taşındığı derenin içinde otuz dakika süren meditasyonlar yaparken, o acı deneyimlerin izlerini bedenimde hissedişimle arttı. Acı deneyimlerin izlerinin bedenimde çığlıklar atmakta olan varlıklar gibi orada durmakta olduğunu anladım. Benim için her an atan bir kalbim olduğunu, hiç bir yargı taşımadan kanımı tüm vücuduma pompalamaya devam ettiğini hatırladım. Kendime merhamet etmeyi öğrenmeye başladım.
Eğitimdeki arkadaşlarımızla, gece başlayıp sabaha kadar sekiz saat süren toplu meditasyonda, birinin bıraktığını diğerinin nasıl kaldırabileceğini, birlikte nelerin mümkün olduğunu, grup bilincinin tek bir kişide nasıl bütünlendiğini öğrendim. İçinde ateş yanmakta olan şaman çadırında otuz kişi bir araya gelip yaptığımız meditasyonda, akciğerlerim tamamen havasız kaldığında ölümle burun buruna da olsam orada kalıp sonuna kadar gitmekle, çadırdan bir an önce kaçıp gitmek arasında bir seçim yaptığım an, yaşamımla ve seçimlerimle ilgili kendimi daha iyi tanıma fırsatı buldum.
Tüm bu deneyimleri yaşadığım yoga kamplarında, tıpkı benim gibi, mutluluğu arayan, acıyı önlemeye çalışan, üzülmüş, yalnız kalmış, umutsuzluğa kapılmış, ihtiyaçlarını gidermeye çalışan ve böylece hayatı öğrenen insanlarla karşılaştım.
Kendime karşı ve bütüne karşı merhametim arttı. Yalnız olmadığımı hatırladım. Dünyada benim gibi yedi buçuk milyar insanın acıyı önlemeye çalışmak için ne mücadeleler verdiklerini farkettim.
Kendime hediye ettiğim yaşamı nasıl yaşamam gerektiğini, deneyimlerden neyi nasıl anlamam gerektiğini, benimle aynı Dünyayı paylaşan insanlarla nasıl bağ kurabileceğimi, yoga pratikleri ve felsefesi ile daha iyi anladım. Daha genel geçer bir tabirle söylersem; o güne kadar öğrendiğim ne varsa yoga ile “kafama oturdu”. Bunları farketmemi sağladığı için yoganın varlığına ve bende başladığı ana şükür ediyorum.
Hepimiz kendi özümüzün mesajını almak için atomik belleklerimizde kayıtlı bir saate ve ana sahibiz. O saat çaldığı anda yoga yani bütünle birleşme işlemi başlamıştır, buna direnmek mümkün değildir. Buna direndiğim her an acıyı daha da büyüterek yaratmaya devam ettiğimi anladım.
Daha da önemlisi anlayacak daha çoook şey olduğunu anladım ve bu bana büyük bir keyif verdi. Çünkü artık nasıl anlayacağımı biliyorum…
Sevgiyle kalınız…
.
Aile Diziminde Katılımcı veya Temsilci Olmak
Aile Dizimi çalışmasına katılan herkes, çalışma sonrasında yaşamında bir iyileşme ve değişim yaşar. İster kendi dizilimi açılıyor, ister bir başkasının dizimine temsilci olarak katılıyor olsun fark etmez.